Sinema, “Bir ekran üzerine hareketli görüntüler düşürmek suretiyle sosyal, ekonomik, kültürel konuların perdeye aktarılması ve yönetilmesi işlemidir…” Sinemada kitleleri etkilemek ve yönlendirmek için görüntülerin çarpıcı hatta sarsıcı olması için ne gerekiyorsa yapılmaktadır.
İzleyeni büyülemek, mesajların zaman zaman gizlenerek, zaman zaman da açıktan aktarılmasıyla seyirci etki altına alınır.
‘Unthinkable (Düşünülemez)’ filmi böyle modern dünyanın fantazisi ile her şeyi kendi seyrine bırakmayan, gerçekle hayalin, kurguyla iç içe işlenerek oluşturulmuş filmlerden biridir.
Gregor Jordan’ın, Peter Woodward’ın senaryosundan sinemaya aktardığı ‘Düşünülemez/Unthinkable’ Türkçeye çevirisi “Akılalmaz” olarak uyarlanmış. Binlerce insanın yaşamı karşısında ‘bir çocuğa işkence eder misiniz’ sorusunu çivi gibi beynimize çakan görüntüleriyle Gregor Jordan’ın, ‘Akılalmaz/Unthinkable’ (2010 - ABD) filmi izlenmeye değer bir film olarak hafızamıza kazınıyor.
Günümüz ahlak iklimine uygun bir soruyu ortaya atarak seyirciyi ikileme düşürmek istiyor.
İşkencenin hayatımızdaki yeri!
Yönetmenin sorduğu soru ülkeni korumak adına ne kadar ileri gidebilirsin, ülkeni korumak adına çocuklara işkence yapılmasına seyirci kalabilir misin? Yapılan insanlık suçuna ne kadar katılabilirsin sorusuyla seyirciye gidiyor.
Soru sormak üzerine kurgusunu yapan yönetmen, çarpıcı soruları sorarken dehşet görüntüleri filme taşıyor. İşkencenin gizli kapılar ardında yapılmasına seyirci kalan batı demokrasisi sorgularken, işkenceye karşı gibi görünen fakat, işkencenin sosyal hayatın içinde bir yerlerde, olduğu gerçeğini seyirciye anlatmaya çalışıyor
Baş karekterlerden biri olan yani “Müslüman terörist” Steven (Michael Sheen) ABD’nin üç değişik şehrine nükleer bomba yerleştiriyor. Üç değişik pencere açan yönetmen, Amerika’nın başka ülkelerde binlerce insanı öldürürken hiç sorgulanmayan yanlarını sorgular ve aynı şiddet kendisine yöneldiğinde ne kadar pervarsızlaşabileğini gösteriyor.
‘Teröristleri’ akıl almaz işkence yöntemleriyle konuşturmakla meşhur ‘Henry’ (L. Jackson) ve Amerikan demokrasisine inanan FBI ajanı Helen. (Carrie-Anne Moss) Demokrasiyi tırnak içine alan bir anlayışla seyirciye taşımış.
Tepeden şehre bakanlar...
Yaşanan olguya ‘sanık hakları’ çerçevesinden yaklaşan Helen’in itirazlarına rağmen ‘yasaları‘ hiçe sayan Henry’nin sonuç alıcı yöntemlerine yönetmenin kamerası mesafeli duruyormuş gibi görünse de, asıl sorun bu mesafenin ‘ayarında.’ Çünkü Jordan ‘ortada bir yerde’ duruyormuş gibi yaparken işkencenin gizli taraftarı gibi... İşkence sorusunu seyircinin aklında tutmaya devam ediyor: “Bir karar verin yoksa binlerce insan ölecek?” derken diğer yandan Helen’in demokrasinin çaresizliği karşısında bir an için bile olsa Henry’ye onay vermesi de açık ki ‘işkence bazen işe yarayabilir’ görüntüsü olarak hafızalara kazınıyor.
Bence ‘Akılalmaz’dan geriye kalan, ‘Toplumsal ahlak’ dediğimiz olgunun tek başına bu tür paradoksların aşılmasındaki çaresizliğini göstermesidir.
Hiç birşey düşünülemez ya da akılalmaz dememek için bile çok geç değil. Tepeden şehre bakanlar şehirdeki banka ve büyük şirketlerin bol ışıklı, neon fosforlu reklam panolarıyla karşılaşırlar. Seyirciye anlatılan yalnızca pembe yalanlardır. Asıl görünen ise şehirleri ele geçiren vampirlerin ışıklı neonlara gizlenmiş olması değil midir?
Unthinkable
(Düşünülemez)
Yönetmen: Gregor Jordan
Senaryo: Peter Woodward, Oren Moverman
Yapımcı: Marco Weber, Caldecot Chubb, Bill Perkins
Görüntü Yönetmeni: Oliver Stapleton
Müzik ve Görüntü Yönetmeni: Christopher Young
Oyuncular: Samuel L. Jackson, Carrie-Anne Moss, Michael Sheen, Brandon Routh, Gil Bellows, Yara Shahidi...
DURSUN KAZAN
http://yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=1075
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Popüler Yayınlar
-
AKP nin secim zaferi otuzların ortalarında Almanyada iktidara gelen Nasyonal sosyalist partinin zaferini hatirlatmaktadır. Hitler iktidara ...
-
‘’Ezilenlerin tarihi aslında tek bir felaketten ibarettir.’’ Kaç kez yaşanırsa yaşansın, yaşananlar farklı biçimlerde de olsa, gerçekte ezil...
-
AKP Datça İlçe Başkanı’nın, Can Yücel’in mezarına sevenlerinin şarap dökmesini protesto etmek için yaptığı yazılı açıklamada “Kimsenin içk...
-
"Hepsini öldürün. Tanrı kendi kullarını ayırır." "Kıyamet gününü bekleyen gafiller daha çok bekler." - Dursun Kazan ...
-
Zamanın ve yerin, yüksekliğin, genişliğin, uzunluğun kaybolduğu boyutsuzlukta, Doğanın ataları; en eski gece ve Kaos, Ebedi Anarşiyi barınd...
-
Caz (Jazz) müziği her ne kadar 1880’lerde New Orleans’ta gelişmeye başladıysa da aslen kökeni Afrika’dır. Köleciliğin yaygın olduğu dönem...
-
Zilan Odabaşı: Sırf ismimden dolayı çok zorluk yaşadım, ama hiçbir zaman kendimi saklama gereği de duymadım; çünkü ne kadar saklanırsan sak...
-
Ne kadar derinlerde saklamışız içimizde raşizm denilen soytarıyı. Sayın medya yöneticileri, köşe başını tutmuş yazarları, muhabirleri, Diyar...
-
Tarlabaşı Bulvarı’nda bulunan, ve her cuma gittiği Ağa Camii’nde, cuma namazlarında bile adam okşamayı iş edinen hortum sülo’yu çamaşır su...
-
Arap baharı’ denilen olguyu birçokları 68 gençlik hareketiyle kıyaslamaktadır; ancak isyanların dışardan müdahalelerle sonuç alınmaya çalış...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder