17 Haziran 2011 Cuma

"Balkonda take düstü kel göründü"


AKP nin secim zaferi otuzların ortalarında Almanyada iktidara gelen Nasyonal sosyalist partinin zaferini hatirlatmaktadır. Hitler iktidara geldiği gün yaptığı konuşmada yoksullukla mücadele ederken kendileri gibi düşünmeyenleride kucaklayacağını söylemişti. Hitler ve Nasyonal sosyalist parti, diğer siyasi ğurupları, Yahudileri, çinğeneleri, Eşcinselleri nasil kucakladığını yakın tarihin tanıkları çok iyi bilmektedir.
Gelelim Adalet ve Kalkınma Partisi ve RTE nin, Hitler ve Partisi arasında ki benzerlikleri karşılaştırmaya; Hitler, Almanya'da I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Büyük Buhran'nın sonlarına doğru güç kazandı.
Erdoğan ise Türkiyenin içinde bulunduğu ciddi bir ekonomik krizin hemen ardından güç kazanmaya başladı.
Hitler Propaganda ve karizmatik bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu;
Erdoğanda aynı yöntemi izliyor. karizmasını konuşturarak , Yoksul ve orta sınıfın istemlerini seslendirerek iktidarı elinde tutuyor.
Hitler bütün bunların yanısıra belli bir seviyede nasyonalizm, anti-semitizm ve anti-komünizm de sunuyordu.
Erdoğanda çok farklı bir yaklaşım sergilemiyor. Davosta wan (one) minute esprisinin ardında yatan gerçek bundan farklı değildir. Hitlerle arasında ki benzerlikler şaşırtıcı değil mi?
Hitler Ekonominin tekrar kurulması, yeniden silahlandırılmış bir ordu ve totaliter ve faşist bir rejimle; saldırgan emperyalist bir dış politika izleyerek Alman "yaşam alanı"nı genişletmek istiyordu.
Seçim akşamı Balkondan yaptığı teşekkür konuşması içinde Bosna, Fas, Sudan, Libya, Makedonya vb ülkelerin Erdoğanı nasıl beklediklerini ima eden konuşmasının ardından daha bir gün geçmeden Esadı son kez uyarıyoruz söyleminin satır aralarına gizlenen istem Saldırgan emperyalist dış politkanın başlangıcıdır.
Kürtler, Kralın çıplak olduğunu görmeyen Türkiye halkınada, bu seçimle birlikte Kralın aslında "anadan üryan" olduğunu da gösteren bir tutum sergilemiştir. Erdoğan Istediği millet vekili sayısını yakalamış olsaydı o balkondan yaptığı konuşma çok daha farklı olacaktı. Demokrasi bloğunun yoluna taş koymasını içine sindiremiyecek olmasının bir sonucu olarak Kürdistanda BDP secmenlerine bomba, gaz, jop ve polisi reva görüyordu.(Her firsatta savundugu kolluk kuvvetlerinin yaptığı bütün terör eylemlerinden erdoğanda sorumludur) Evet bir kez daha anlıyoruz ki seçim gecesi yapılanlar sistemin ve erdoğanın gelecekte kürtlere karşı takınacağı tutumun ve siyasi duruşun yine şiddet yine savaş olacağıdır...
Seçim sonuçları gösteriyor ki toplumun, en dinamik kesimi Kürtlerdir. Türk devletinin % 10 barajıyla Kürtleri frenleme gayretine Kürtler seçimlere bağımsız adaylarla gitmek zorunda kalmalarına rağmen 22 vekili var iken bu seçimle birlikte 36 yapmişlardır.Bu denli antidemokratik bir ortamda blok adaylarının almış olduğu sonuç bir zafer niteliği taşımaktadır.19 siyasi parti ve sivil toplum örgütünün bir araya gelerek oluşturdukları bu blok türkiye sosyalistlerininde kürt halkının haklı mücadelesinin yanında olduklarının samimi göstergesidir...
AKP Bu noktadan Baktığında en dinamik unsurun burası olduğunu görmek zorundadir. Türk devleti nezdinde, AKP nin Bunu çok iyi analiz etmesi gerekir. Bu aynı zamanda bir özgüven duygusunun kürdistanda yükseliş halinde olduğunu, kendine oy verme duygusunun güçlü olduğunu gösterir. Buna gözlerini kapayan, AKP ve Devlet barışı değil, savaşi istiyordur.
Türkiye gerçeğini bir fıkrayla tamamlamak çok doğru olacaktır. Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler... Her biri başka yöne gider. Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir... İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür. Beygir merakla sorar: 'Nedir bu halin inek kardeş?' İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır: 'Sorma beygir kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş.' Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır: 'Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş.' İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde lacivert takımlar vardır. İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde sorarlar, 'Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?' Eşek keyifli bir şekilde anlatır: 'Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim...''Eee, sonra ne oldu?' 'Ne olacak beni başkan seçtiler!''Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?' 'Evet... Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar 'Seninle gurur duyuyoruz' diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!' 'Pekıi, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?' 'Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı!'
Diğer yarısına anlatmanın telaşını her daim içlerinde hisedecek birileri hep vardi ve var olacaklardir...

Dursun Kazan

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar